7 Ekim ve Sonrasına Dair: Türkiyeli Yahudiler Anlatıyor Röportajlar

Lisya anlatıyor: “Yahudi arkadaşlarım ya da ailem mi beni dışlayacak, yoksa Yahudi olmayan arkadaşlarım mı diye tedirgin oldum” 

Bir akşam üzeri Lisya’yla Kadıköy’de bir kafede çaylarımız eşliğinde sohbete başladık. Görüşme öncesi başlayan sohbetimiz görüşmemizi tamamladıktan sonra devam etti. 37 yaşında olan Lisya, doğma büyüme İstanbullu. Psikoloji alanında lisansını 2011’de tamamladıktan sonra o dönem hobi gibi yaptığı şeyin eğitimini almış ve bir süre bu alanda profesyonelleşerek kendi işini yapmış. Bu sırada başka bir alanda yüksek lisansını tamamlamış. Lisya, son iki yıldır kişisel sebeplerden ötürü bırakmak durumunda kaldığı mesleğe devam etmeyi düşünmüyor, onun yerine psikoloji yüksek lisansı yapma hedefiyle eğitime ve psikoloji alanına geri dönmeyi düşünüyor. 

Lisya’yla görüşmemizde, 7 Ekim gününden başlayıp birçok meseleyi onun duygu, düşünce ve deneyimleri üzerinden ele alarak bugününe geldik. Görüşme esnasında belirginleşmeye başlayıp görüşmenin deşifresini tamamladıktan sonra kesinleştiğini gördüğüm, antisemitizm, dışlanma ve göç gibi kimi temalar ortaya çıktı. Bunun yanı sıra, kaygı ve korku uyandıran durumlar, kimlikler, güvende hissedilen yer ve mekânlar, yersiz ve yurtsuz hissetmek, rahatlık ve aidiyetler üzerine konuştuk. 

Gündelik hayatını etkileyen kişisel bir süreçten geçen Lisya, başta haberleri takip etmekte zorlansa da bir süre sonra bu meseleye dair okumaya ve çeviri yapmaya başlamış. Bu esnada çevresiyle kimi etkileşimler deneyimleyerek gözlemler yapmış. Hamas’la Filistin halkını ayrı tutan Lisya için taraf tutmamak veya Filistin halkının yanında konumlanmak, cemaatin onu dışlaması ihtimalini doğurmakta ve onu kaygılandırmaktaydı. Türkiye’deki Yahudilerin İsrail devleti ve onun eylemleriyle ilişkilendirilmesi, antisemit saldırıları beraberinde getirebileceği için endişe uyandırıcıydı. Göç, aidiyet, güvenlik ve rahatlık duygulanımları bağlamında ise, bir LGBTİ+ ve Yahudi olarak söyleyecek çok şeyi olan Lisya’ya şimdi sözü bırakıyorum. 

Derya: 7 Ekim günü, olaylardan nasıl haberdar oldun? 

Lisya: Kişisel sebeplerden hiçbir şeyden haberdar olmuyordum o dönem. Biraz haberdar olabildim.  İsrail-Filistin meselesini her zaman az biliyor olsam da gönlüm daha çok Filistin tarafında oldu. Filistin’e gittim bu arada bir iki gün kaldım. İsrail’i geziyordum. Orada bir şekilde arkadaşımın arkadaşı olan biri vardı, Filistin’de yaşayan biri, onların evine gittim Ramallah’ta. Akşam partiye gittik. Yahudi olduğumu söyledim bir noktada, sessizlik oldu ama dışlama gibi bir şey olmadı. Hatta ilginç bir deneyimdi o, partideydik sonra bir noktada arabalarla bir eve gittik. Evde bu insanlar siyaset tartıştılar, sanırım İngiltere’de yüksek lisans yapıyorlardı Arapça konuştukları için tam anlamadım ama arada İngilizce konuşmalarından anlıyordum. Sonra partiye geri döndük. 

Yani 7 Ekim’le alakalı hatırladığım o dönemde sevgilimle yaşadığım bir olaydı. Hangi tarafı tutuyorsun diye sormuştum, birini tutman lazım İsrail’i ya da Filistin’i tutuyorsan ayrı düşeriz demek istemedim. Gerçekten merak ediyordum, onunla beraber değerlendirmek istiyordum bu konuyu. “Taraf tutmak zorunda mıyım” dedi, ben de tamam dedim. Sola daha yakın biriydi aslında o yüzden şaşırmıştım. Kaçındı, sonuçta savaştı. Orada konu kapandı ama “savaş var ve ben savaş istemiyorum yani herhangi bir tarafı tutmak zorunda değilim” gibi bir cevap bana daha geçerli gelirdi. Bir süre o konu benim için kapandı ta ki Instagram’da sürekli arkadaşlarım Filistin’deki soykırıma dair bir şeyler paylaştığından itibaren. 

D: Kimlerdi paylaşım yapanlar? 

L: Türkiyeli Yahudi olmayan arkadaşlarım. Sonra Yahudiler de paylaşmaya başladı. 

D: İçeriği nasıldı? 

L: Tam tersi. Daha ziyade İsrail’i tutan. İlk başta Hamas’ın 7 Ekim’deki saldırısı hakkında paylaşımlar vardı, “bizden de çok kişi ölüyor” argümanı oluyordu. Sonra bir noktadan sonra dönüştü. “Neredeyse insan değil onlar”a döndüğünü gördüm bir kişide. Çok şaşırdım. 

‘Bazen Yahudi olduğumu birinin hatırlaması garip hissettiriyor çünkü sol ya da feminist ortamlarda Yahudilik bahsi geçen bir kimlik değil.’ 

D: Yahudi olmayan arkadaşlarınla konuştun mu bunu hiç? 

L: Yahudi olmayanlarla konuştuğumda İsrail’i de savunanların argümanı, “Hamas Müslüman ve şeriat isteyen bir örgüt dolayısıyla, İsrail’in yaptığı şeye karşı çıkmakta haklı olabilir ama IŞİD’den bir farkları yok, şeriat isteyen bir toplumu biz savunacak değiliz ve Filistin halkının çoğu da Hamas’çı” gibi bir yerden İsrail’e daha yakın hisseden Yahudi olmayan arkadaşlarım oldu. Ben de uzun süre kararsız kaldım çünkü takip edemiyordum olayları. Karar verme ihtiyacı duyuyordum ama karar veremiyordum, bilmeden de bir şey söylemek istemiyordum. Sonra olayların şiddeti arttıkça benim de tarafım biraz daha belli oldu, Filistin’e biraz daha yakın hissetmeye başladım. Biraz da konuştum insanlarla bilgi alma açısından. Kafamda sorular vardı çünkü. 

Aile grubu var WhatsApp grubu, orada İsrail’le ilgili herhangi bir boykot yapıldığında hiçbir şekilde onlar için anlaşılır olmayan bir şey olduğunu görüyordum. Daha çok konuşmalar o kurumları lanetlemek üzerinden gidiyordu. Bütün aile böyleydi. Ben de pek ses çıkarmadım, zaten ailem kişisel fikirlerimi söylediğim bir yer değil. 

D: 7 Ekim’de Yahudi olmayan çevrenden hatırını soranlar oldu mu peki, iyi misin diye merak edenler? 

L: Oldu ve hem çok garipsedim hem de çok sevindim. HDP’den bir arkadaşım var orada aktif olan, çok yüksek ihtimal Filistin tarafında olan bir insan. Yahudi olduğumu biliyor, “nasıl sizde durumlar arkadaşlarına akrabalarına bir şey oldu mu?” diye sordu. Ben şaşırdım, bazen Yahudi olduğumu birinin hatırlaması garip hissettiriyor çünkü sol ya da feminist ortamlarda Yahudilik bahsi geçen bir kimlik değil. O yüzden oradan gelince hem hoşuma gidiyor hem aslında ne yapacağımı bilmiyorum çünkü çok nadir karşılaştığım bir şey. O bana sordu işte o dönem. Benim de İsrail’deki akrabalarımla çok bağlantım yok ama biri askere gitmek zorunda kalmış olsaydı bilirdim. Bir haber gelmediğini söyledim. 

D: Peki, 7 Ekim sonrası haber takibi yapabildin mi? 

L: Biraz. Instagram’da arkadaşlarım zaten sürekli paylaşım yapıyordu. Onlara baktım ama o dönemde kişisel sorunlarımdan ötürü zor bir süreç içinde bulunduğumdan pek de aklımda kalmıyordu. 

D: Sen paylaşım yaptın mı? 

L: Bir tane yaptım ona da tepki aldım. İlk sevgilim. Queer’ler üzerinden bir paylaşım yapmıştım queer’ler de bir örgütlenmeye gittiler Filistin tarafından. 

D: Neredeki queer’ler? 

L: Avrupa’dakiler daha çok. Buradakiler de ama burada da oldu öyle bir örgütlenme. Film gösterimi oldu mesela, İsrail-Filistin üzerinden ve Filistinli biri de katıldı oraya. O konuştu. Ben gitmedim de herkes çok duygulanmış. Yaptığım o paylaşımda, queer’ler apartheid’a karşıydı. Bir tek onu paylaştım. Oradan şey gelen şey şuydu: “bu apartheid değil bu başka bir şey”. Yahudi değildi bunu diyen ama Yahudi sempatizanı bir insan, bilmiyorum öylelerine rastladın mı hiç. Çok ilginç bir fetişleştirme var. Bazen insanın gururunu okşuyor ama bazen de fazla geliyor.  

‘Filistinli çocukların acılar içindeki görselleri dev ekranlarda teşhir ediliyor. Rahatsız oluyorum bu durumun propaganda aracına dönüştürülmesine. Benim için şiddetin pornografisi bu.’ 

D: Peki sosyal medya üzerinden paylaşımlarından ya da genel olarak rahatsız olduğun içerikler, kurumsal hesaplar ya da oluşumlar oldu mu? 

L: Instagram’dan değil de aklıma Taksim meydanındaki barkovizyon geliyor. Filistinli çocukların acılar içindeki görselleri dev ekranlarda teşhir ediliyor. Rahatsız oluyorum bu durumun propaganda aracına dönüştürülmesine. Benim için şiddetin pornografisi bu. Ayrıca içerik de tetikleyici. Onun dışında Hamas taraftarlarından rahatsız oluyorum. Şeriatçı olmaları rahatsız edici. Filistin halkıyla Hamas’ı ayrı tutuyorum. Ayrıca Hamas’ın öldürdüğü kişilerden hiç bahsedilmemesinden de rahatsız oluyorum.  Filistin’den yana olanlar herhalde şöyle düşünüyor: “Eğer biz Hamas’ın saldırılarından bahsedersek politik olarak İsrail’in lehine, İsrail’i meşrulaştırmak için kullanılabilir. Dolayısıyla, Hamas’ın katliamlarını anlatmak politik olarak bize hizmet etmeyecektir” gibi bir bakış açısı olduğunu düşünüyorum. Beni rahatsız ediyor. 

D: İsrail’de var mı tanıdıkların peki? 

L: Akrabalarım var. Arkadaşlardan da oldu giden, eski arkadaşlarımdan. Onlarla bir bağım yok artık. İsterdim olsun ama öyle gelişti. 

D: İsrail’le bir aidiyet kuruyor musun hissediyor musun? 

L: Bence bilinçte yok ama bilinçdışında vardır. Olmaması imkansız, çünkü bir şey olduğunda kaçabileceğim yerlerden en önde geleni İsrail. Dolayısıyla ister istemez var. Gezdiğimde de sevmiştim. Kudüs’ü de sevmiştim Tel Aviv’i de sevmiştim. 

D: 7 Ekim sonrası etkilendi mi bu duygun, düşüncen? 

L: Etkilendi evet, savaş dolayısıyla gidemeyeceğim bir yere dönüştü. Daha fazla şiddetle ilişkilendi. Gerçi her zaman vardı bu şiddet. Şimdi yükseldi. O yüzden içim rahat bir şekilde gidemem kaçmam gerekirse.  

D: Bu aidiyet duygularına döneceğiz. Gündelik ilişkilerine geri döneyim şimdi, hem 7 Ekim’de hem bu gibi meselelerde nasıl davranman gerektiğine dair beklenti içerisinde olan oldu mu veya dayatma yollu yaklaşımlarla karşılaştın mı? 

L: Evet. Yahudiler tarafından oldu daha çok. Yahudi bir arkadaşım bir yazı paylaşmıştı bu meseleyle ilgili, Filistin tarafında olan bir yazı. Başka bir Yahudi arkadaşım Instagram’dan “Sanırım sen bu kişiyi tanıyorsun, delirdi herhalde, söylediği terimleri bence yanlış kullanıyor, kavramsallaştırmada sıkıntı var, delirmiş olmalı” dedi. Ben de cevap vermek durumunda kaldım, biraz konuştuk.  

D: Hangi terimlerdi onlar, örnek verebilir misin mesela? 

L: Siyonizm. Benim içimden gelmedi konuşmak. Daha sonra konuşuruz dedik ama bir daha konuşmadık. Tekrar konuyla ilgilenmeye başlarsam konuşurum onunla, farklı fikirde olan biriyle konuşmak isterim. 

Sonra başka bir Yahudi arkadaşla daha konuşmamız oldu. Bir trans intihar etti yaklaşık 2 hafta önce. Translar da Söğütlüçeşme’de “Ecelimizle ölmek istiyoruz” yazan bir pankart astılar. Etrafında da görseller vardı. Görsellerin biri de karpuzmuş. Ben o zaman karpuzun Filistin’i ifade ettiğini bilmiyordum. Yahudi arkadaş da dedi, “Acını anlıyorum üzülüyorum fakat senin bu insanlarla yakınlığın, bu insanların en çok rahat edebilecekleri yerin İsrail olduğunu onlara hatırlatır mısın?”. Onunla biraz konuştuk. Dedim ki LGBTİ+ camiasında kullanılan temel bir terim var, “pinkwashing”. 

D: Gündelik yaşantında etkileri oldu mu 7 Ekim’in? 

L: İster istemez oldu. Ben etkilemesini hiç istemiyordum zaten yeterince dert vardı başımda. Yani takip edebilmekle edememek arasında olmak sıkıntıydı benim için. Bilmem gerekiyor gibi geliyordu ama gücüm yoktu bir yandan. O açıdan sıkıntı oldu. Onun dışında gelen eleştirilere cevap verme ihtiyacı vardı ama gücüm yoktu. Bunu kabullenmem gerekti, o biraz psikolojik olarak yordu beni, bunu kabullenmek. Bir de taraf tutmamak bir sürü kişi için sorundu. 

D: Ailenle olan WhatsApp grubundan bahsettin ama karşılıklı bu meseleyi konuştunuz mu hiç? 

L: Yok hiç girmedik o topa. Bu tarz konuları hiç konuşmayız ama zaten. WhatsApp grubunda da hiç tartışma yapılmadı. Hani herhangi bir fikir alışverişinden ziyade direkt İsrail yanlısı olma oldu, Hamas’ın saldırısıyla büyük ihtimal böyle. Farklı görüşte olan biri yoktu, arada kalan biri yoktu. 

D: Girdiğin kamusal ortamlarda çevreden bu meseleyi konuşanları duyuyor musun? 

L: Bir eğitim almaya bir kursa gidiyorum, orada hiç duymadım. Pilatese de gidiyorum, orada da duymadım. Düzenli bir buralara gidiyorum. Buralarda Yahudi olduğum bilinir ama onun üzerinden yürüyen bir konuşma olmaz. İsrail hakkında ne düşünüyorsun diye soran yok yani. Ama mesela bir yerde otururken dışarıda bu meselenin tartışıldığını duyuyorum yan masada falan. 

‘Biri bana, “Yahudiler zekidir” dediğinde o benim için tehlikeli bir hal alıyor çünkü çok ince bir çizgi var sinsilik ve kurnazlıkla.’ 

D: Ne hissediyordun? 

L: Kafamın karışık olduğu dönemler bunları duyduğumda kaygılanıyordum yine ne tarafta olacağımı bilmeme üzerinden ya da ben bir şey söylesem hoş karşılanmayacağımı düşündüğüm için. Ya hem tabii ki kafanın karışık olması aslında bir avantaj da sağlıyor taraf seçmemek gibi ama benim için daha ziyade dezavantajdı, böyle yaşadım ben bu durumu. 

Ha bak bir şey var onu unuttum. Çeviri yaptım ben Hamas’ın yaptıklarına dair, bunu söylediğimde bir arkadaşıma şey dedi, “[Çevirinin yayınlandığı platform hakkında] İsrail’in Filistin’e yaptıklarından da bahsediyorlar mı yoksa sadece bundan mı bahsediliyor?”. Bilmiyordum o zaman içerisi nasıldı ama tam tersini yazan da çıktı zaten sonra. Orada tepki oydu yani benim Hamas’ın uyguladığı şiddeti çeviriyor olmam. Bunu Yahudi olmayan biri dedi. 

D: Sosyal medyada sana yönelik, seni tedirgin eden, maruz kaldığın bir şey oldu mu? 

L: Olmadı fakat bu demin bahsettiğim iki Yahudi tanıdıktan mesaj gelmesi şaşırttı ve başta tedirgin etti. Dışlanma riski belirdi. Tarafım belli olursa ya da tarafsızlığım belli olursa kafam karmaşık olduğu dönemlerde bunu belli edersem sorun yaşayacağım gibi düşündüğüm için kapamayı düşünmedim hesabımı ama cevap vermemeyi düşündüğüm oldu. 

D: Senin deneyimine geçmeden evvel genel olarak antisemit saldırıyı nasıl tanımlarsın diye sorayım. Çerçeveyi sen çiz onun üzerinden konuşalım istedim. 

L: Zor soru şimdi bu. Genelde yazarak kategorize ediyorum böyle şeyleri. Aklıma gelen kelimeler üzerinden tanımlayabilirim, söyleyebilirim belki. İlk aklıma gelen Nazi, Hitler geliyor aklıma. Soykırım geliyor. İlk ne geliyor aklıma biliyor musun Yahudilere dair önyargılar geliyor. Böyle “sinsi olma” … Aslında olumlu birtakım yargılar da var, mesela akıllı olma zeki olma ama bu daha çok sinsi olmaya doğru giden bir şey. Yani biri bana, “Yahudiler zekidir” dediğinde o benim için tehlikeli bir hal alıyor çünkü çok ince bir çizgi var sinsilik ve kurnazlıkla. Ya da işte “Yahudilerin hepsi zekidir ve dünyayı yönetiyor”, zaten bu antisemit bir söylem. Bu komplo teorisini az duyuyorum ama artık. Genelde olumlu şeyler söylediklerini düşünenler oluyor işte zekisiniz gibi. İşte, bilmem ne sektöründe siz iyisiniz, iyi iş adamısınız, “para babasısınız” … Hep de erkekler üzerinden gidiyormuş şimdi fark ettim. Ben 7 Ekim sonrası antisemit saldırıya maruz kalmadım ama. 

D: Medyada görünür olan politikacıların, parti üyelerinin söylemleri seni nasıl hissettiriyor? Mesela çifte vatandaşlığı olanların vatandaşlıktan atılması… 

L: Yahudilerin İsrail’le eşleştirilme durumu korkutuyor. O korku yaratıyor bende çünkü daha geniş yayılan bir antisemitizme doğru gidebilir diye korkutuyor. Ya da Türkiye’de sinagog saldırıları olur mu, herhangi bir kamusallık içerisinde saldırı olur mu… Filistin’e dair yazan arkadaşıma gelen eleştiri de bu doğrultudaydı, “Yahudilerin hayatını tehlikeye atıyorsun, antisemitizm birçok yerde arttı sen burada antisemitizmi besliyorsun” gibi bir şey anlamıştım o arkadaşların yazıları bunu der gibiydi. Bende de bu korku oldu kesinlikle. Zamanla unutmuşum tabi bunu şimdi hatırladım korktuğumu. Nedense unuttum o hisleri. 

D: Belki de olağan hale geldi? 

L: Evet gerçekten öyle oldu. 

‘Türkiye’ye aidiyet kesinlikle azaldı. Daha da riskli ve şiddete maruz kalabilir halde, kırılgan bir halde hissettim.’ 

D: Türkiye’ye hissettiğin aidiyeti etkiledi mi tüm olanlar? 

L: Tabii etkiledi. Hiçbir zaman çok ait hissedemedim kendimi LGBTİ olarak hem Yahudi olarak ama, Yahudi kısmını unutmuştum açıkçası. Kendim çok öyle yaşamadığım için ya da ailem de din üzerinden yaşamadığı, kimlik de çok konuşulmadığı için… Ama başımıza bir şey gelebilir fikri çok güncel bir hal aldı. Şeriata doğru mu gidiyoruz sorusu daha da canlandı. Yani biraz da hangi taraf beni dışlayacak sorusu oldu bende, biraz farklı bir cevap oldu ama. Yani Yahudi arkadaşlarım ya da tanıdıklarım ya da ailem mi beni dışlayacak Filistin tarafında olursam, yoksa kendi Yahudi olmayan arkadaşlarım mı dışlayacak gibi bir tedirginlik oldu aynı zamanda. Türkiye’ye aidiyet kesinlikle azaldı. Daha da riskli ve şiddete maruz kalabilir halde, kırılgan bir halde hissettim.  

D: Güvenli hissedebildiğin bir yer var mı peki bugün? 

L: Yakın zamanda bu hissi yaşadım aslında. Bir Yahudi arkadaşımla, daha sola yakın olduğunu düşündüğüm biri, ve bir LGBTİ ortamında Kürt hareketiyle LGBTİ hareketinin kesişimselliği üzerine konuşuluyordu. Bu antisemitizme örnek de olabilir, biz de “gayrimüslimleri de mi konuşsak” dedik. Sonra sunum yapanlardan biri şey dedi, “Rum ve Ermenileri de konuşabiliriz tabii” dedi. Yahudileri demedi ya, biz arkadaşımla öyle bir kaldık nasıl ya diye. Ağza sığmayacak bir şeymiş gibi, o kadar mı yokuz o kadar mı nefret ediliyor diye. Kaldık yani. Sonra o arkadaşla konuştuk acaba yapsak mı bir şeyler diye. O anlamda bir destek hissettim. Hani bunu diyen kişi antisemitti demiyorum ama böyle bir toplumsal hafıza var. 

Nerede güvenli hissediyorum… Kadıköy’de. Bir şekilde hissediyorum. Gerçek bir his olmasa da. Risk olmadığını iddia edemeyiz ama ben risksizmiş gibi deneyimliyorum. Taksim’de öyle değil mesela, zamanında bombalanma olduğu için falan. Öyle bir hafıza da var. Ya da işte oralar çok karışık artık. Eylemlerin yeri falan. Bir süredir de gitmiyordum zaten ama Kadıköy’de güvenli hissediyorum galiba. Ada bir de, Büyükada… Orada Yahudilerle beraber büyüdüm. Heybeli ve Kınalı’da değil ama Burgaz ve Büyükada’da daha rahatım, Yahudilerin olduğu bölgelerde daha rahat hissediyorum. 

D: Peki, dünya genelinde artan antisemitizm seni nasıl etkiliyor? Nasıl hissettiriyor? 

L: Oradakiler için de tedirgin oluyorum ama kendim için düşünürsek… Bu arada şöyle, demin aslında biraz yanlış söyledim, İsrail gidebileceğimiz tek yer dedim ya, aslında İsrail şu an gidebileceğimiz bir yer değil çünkü o da saldırı altında. Aslında öyle bir şey de var. O yüzden biraz yersiz yurtsuz hissetme gibi bir durum da var. Avrupa’da ya da dünyada yükselen antisemitizm söz konusu olduğunda zaten yine, “okay yine gidecek bir yer kalmadı” düşüncesi oluyor. Sırf oraya tatile gitmek bile zorlayıcı bir şey olabilir gibi. Çok şaşırmıyorum açıkçası yükselmesine antisemitizmin. Sağın da yükselişte olmasıyla beraber düşününce şaşırtmıyor. Var olan bir şeydi ve ortaya çıktı gibi geliyor tekrardan. 

D: Göç etmeyi düşündün mü? 

L: Herkes gidiyor arkadaşlarımdan. O yüzden gitmek zorunda kalabilirim diye bazen korkuyorum açıkçası. Oysa istemiyorum. Yahudilik üzerinden… Şeriat lafları edilmeye başlandı. Yani şöyle bir mevzu var, çok Yahudi hissetmediğim için kendimi, onu unutuyorum bazen. Ve böyle LGBTİ+ kimliklerin başına bela olacakmış gibi daha çok benim kafamda o var, Yahudi olduğum yok. Ama muhtemelen alttan alta da var yani. Sadece bir şekilde unutuyorum onu, dışarıdan öyle görülebileceğimi… Öne koyamıyorum yani bir şekilde bağlantım yok Yahudilikle. Ama öyleyim ve öyle görüleceğim, dışarıdan bakış açısı o olacak. O yüzden bir tehdit. Göç imkanım yok gibi şu an psikolojik olarak. Seviyorum burayı da. Burayı dediğim Kadıköy, Büyükada… Burada hala kalmış olan arkadaşlarımı seviyorum. Gitmek zorunda olmam umarım yani. Gidecek olsam ama İsviçre derdim. Zürih’i çok sevmiştim. Ama umarım gitmek zorunda kalmam. 

Son olarak şunu ekleyebilirim, Filistin’de olanlar beni çok üzüyor. İsrail’de olanlar da. Cinsel şiddet içerikleri, işkenceler… Hastanelerin bombalanması beni çok etkilemişti. Genel olarak savaşın getirdiği her şey üzüyor. 

7 Ekim ve Sonrasına Dair: Türkiyeli Yahudiler Anlatıyor” röportaj dizisinin diğer içeriklerine buradan ulaşabilirsiniz.

Avlaremoz’un resmi bir görüşü yoktur. Yayımlanan röportajlar, kişinin kendi görüşleridir. Çok sesli bir platform olma amacı taşıyan Avlaremoz’da, nefret söylemi içermedikçe, farklı düşünceler kendisine yer bulmaktadır.